4 Şubat 2009 Çarşamba

AMERİKA'NIN KEŞFİ VE

NEW YORK'TA IŞIK SELİ

20 Mart 1947 Perşembe-devam ediyor


İrlanda’dan ayrılalı 8 saat oldu. Gayet güzel bir havada, hiç sarsılmadan, bir tren seyahatinden daha rahat Atlantiği aşmış gibiyiz. Uçağın normal olarak New Foundland’e uğraması lazım olduğu halde bu müsait şartlar dolayısıyla pilot doğru New York’a yola devam etmeye karar verdi. Şu anda altımızda bulutlar olmasa belki Amerika kıtasının ilk karaları gözükecek.
İstanbul ayarını değiştiremediğim saate bakıyorum, 9.30’u gösteriyor. Halbuki güneş tepemizde. Amerikan ayarıyla şimdi 2.30. Halbuki şu anda Sema yatmıştır, mışıl mışıl uyuyordur. Sevgili pisim de kim bilir ne yapıyordur? Fakat ne yaparsa yapsın, o da benim gibi sevgili pisiciğini düşünüyordur.

Perşembe-devam…

Bizim saat 23.00’ü gösteriyor. Gökyüzünde güneş parlıyor. Bura saatiyle 16.00. Güneşi kovalıyoruz.
Bir aralık pencereden baktım ve ‘Amerika!’ diye bağırmışım. Kristoph Colomb gibi! Aşağıda Terra Neuve- New Foundland arazisi. Birkaç dakikada iyice içerlere doğru girdik. Toprak hemen denizle bir seviyede çorak halı. Hadsiz hesapsız ufacık göllerle delik deşik olmuş. Öyle ki insan ayağı ile yürüyerek mesafe kat etmeye imkan olamaz. Göller tamamiyle buz halinde. Yukarıdan bakınca garip bir manzara arz ediyor. Bir nevi kutup manzarası. Verilen sefer raporuna nazaran dışarıda derece -7. Halbuki içeride ceketsiz bile oturulabilir. Uçak aynı surette (saat 240 mil) yoluna devam ediyor.

Perşembe-gece

Saat 9’a doğru altımızda bir ışık deryası peyda oldu. Gökyüzünden beyaz kırmızı yeşil velhasıl rengarenk bütün ışıklarını bir araya getirseler New York’un ışıkları yanında sönük kalır.
Tam 9’da La Guardia meydanına indik. Geleceğimizden malumatı olan ve tayyarenin gecikmesinden endişe duymaları icap eden vatandaşlarımızdan eser yok. Ankara’dan tanıdığımız bir Amerikan firmasının mümessili bizi karşıladı. Birkaç yer dolaştıktan sonra bize Bretton Hall Oteli’nde yer buldu.
İlk işim yıkanıp yatmak olacak. Mamafih 14 saat fasılasız devam eden Shannon-New York yolculuğundan katiyen bir yorgunluk hissetmiyorum. Herhangi bir tren yolculuğunda aynı derecede yorulabilirdim.
New York hakkındaki ilk intibaım, henüz gündüz gözü ile görmemiş olmakla beraber az çok tahmin ettiğim gibi.
Yalnız her taraftan çılgınca akan ışık seli hakikaten tarif edilir gibi değil. Lisan bilse idim, bir de elimde şehrin planı bulunsa idi kendi memleketimde gibi dolaşabilirdim. Beni en fazla üzen istediğim gibi konuşamamak. Bununla beraber yine büsbütün dilsiz sayılmam. Yarım buçuk İngilizcemle bir şeyler beceriyorum. Arkadaşım Ragıp Bey bana güveniyor. Ona da tercümanlık yapıyorum.
New York’ta ilk kaldığımız otel Broadway’de, Bretton Hall. Ragıp Bey’le beraber işgal ettiğimiz dairenin planı…
Pazar gecesi…

Üç günden beri New York’tayız. İnsan alıştıkça, her şeyi tabii görmeye başlıyor. Esasen bugünler de o kadar dolu geçti ki.
Cuma günü kısmen ziyaretlerle geçti. Kısmen şehrin kalabalık yerlerini gezdik. Gece Paramount’a gittik.
Cumartesi Irwing Trust Bankası’nda meşgul olduk. Öğleden sonrayı yine şehri gezmeye tahsis ettik. Science Museum’u gezdik.

Akşam yemeğini Broadway'de bir variete'li ve danslı lokantada yedik.
Pazar günü yine şehri dolaştık. Roxy'ye gittik. Bu ufak temaslar insanı yavaş yavaş New York'a alıştırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder